Fran Lebowitz neleri sevdiğini de bilir, neleri sevmediğini de. Üstelik size bunları anlatmak için davet beklemez. Ünlü eleştirmen ve deneme yazarı onlarca yıldır görüşlerini bazen huysuzca, bazen de aşırı coşkulu biçimde ifade ediyor. Katıksız bir New Yorklu olan Lebowitz, bu kente ve sakinlerine dair mantıklı gözlemlerini herkesin nasibini aldığı çarpıcı ve akıcı yorumlar şeklinde sunarak, dobralığı bir sanat biçimine dönüştürdü.Lebowitz’in düşüncelerini her New Yorklunun bir noktada “keşke olsa” dediği son derece komik bir rehbere dönüştüren PRETEND IT’S A CITY’de, kent hayatının bu klasikleşmiş ismiyle yapılan sohbetlerde turistlerden paraya, metrolardan sanata ve hiç de kolay olmayan Times Meydanı’nda yürüme eylemine (bunu yapmanın doğru bir yöntemi var) kadar uzanan çeşitli konular ele alınıyor. Sohbetlere zaman zaman Lebowitz’in geçmişi ile bitmek bilmeyen bir merak ve insanı dinç tutan bağımsızlığın damga vurduğu hayatı da konu oluyor.Lebowitz’in yakın arkadaşı Martin Scorsese’nin yönettiği ve en iyi bildiği şehir hakkındaki kendi muzip yorumlarını da serpiştirdiği PRETEND IT’S A CITY, bu kenti en az onlar kadar derinden sevenlerde sevinç, öfke ve tanıdık duygular uyandıracak müthiş bir New York güzellemesi.
